18 Kasım 2009 Çarşamba

2 Boyoz + 1 Yumurta...

Nasıl ki Fransızlar kruvasanı sofralarından eksik etmiyorlarsa, biz İzmirliler de boyozu
kahvaltılarımızdan eksik etmiyoruz.
İzmir dışında boyoz bulamıyoruz, yumurtası olmazsa yiyemiyoruz.
Ama çoğumuz boyozun hikayesini bilmiyoruz.


1400'lü yılların sonlarında İspanya'dan göçe zorlanan Sefarad'ların İzmir mutfağına kazandırdığı eşsiz bir lezzettir boyoz.

Arjantin, Peru ve Şili gibi Sefarad Yahudilerinin yaşadığı yerlerde bizim boyozumuza benzeyen bollos çöreklerinden bulmak mümkündür. Bollos kelime anlamı olarak somun, gülle, top, yuvarlak anlamına gelmektedir.
Boyoz, mayasız hamurdan, tahin ve sıvı yağ karışımı ile açılmalı, taş fırında odun ateşinde pişirilmeli, iyi pişirilmişi altın renginde (hatta kestane renginde) olmalı, ısırıldığında pul pul dökülmeli ve hamurun kat kat açılmış olduğu hissedilmelidir. Yerken ağızda dağılmalı, adeta erimeli, ama yağı dengeli olmalıdır.
Boyozun şöhreti arttıkça, yaşı konusunda kimilerine abartılı gelen iddialar öne sürülmüştür. Evlerde yapılan şekliyle boyoz için 500 yıllık bir geçmişten söz etmek belki mümkündür. Ancak boyozun çarşı fırınlarında hazırlanıp ticari bir yiyeceğe dönüşmesi çok daha yakın bir tarihte olmuştur. İzmir'de yaşlı boyoz ustalarının anlattığına göre ilk boyoz fırını 1930'lu yılların sonunda açıldı.

1 yorum:

  1. İzmir'e ilk gelisimde mutlaka yiyecegim boyozu,cok istah uyandirici anlatmissiniz

    YanıtlaSil