29 Nisan 2010 Perşembe

SESSİZ GEMİ...

Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.
Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.
Biçare gönüller! Ne giden son gemidir bu!
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu!
Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.
Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden,
Birçok seneler geçti; dönen yok seferinden.


Yahya Kemal BEYATLI

19 Nisan 2010 Pazartesi

Milletimin Güneşi, Canım ATAM nerdesin?

Şu şıklık ve vakura bakın... ki burada hasta kendisi...

Bu mütevaziliği şimdi hangi devlet adamında bulabilirsiniz sorarım size. Hepsi erişilmezmiş gibi bulunduğu yerde sadece ahkam kesiyor.


Arkadaşlar ben korumaları göremiyorum, ya sizler...


Yüce ATAM ne de güzel çıkmış...


Şu çatık kaşların güzelliğine bakın...


Uyurkende asil, uyurkende karizmatik...
Ruhun şad olsun milletimin güneşi...

Fikriye Hanım...

17 Nisan 2010 Cumartesi

ZİNDAN ADASI .....Sen kimsin? Peki ya ben?

Öncelikle........ 6. His'e parmak ısıttırıyor, Clint Eastwood dram tekniğine çalım atıyor, Yeşil Yol'un üstünden geçiyor ve Martin Scorsese'in hanesine bir artı puan yazdırıyor benim için.

Filmi izlememiş arkadaşlarıma vereceğim iki türlü fikir olabilir psikolojik gerilim seven, yaratıcı düşüncelere sahip biriyseniz kesinlikle gidin sinema sektörünün bu kadar durağan olduğu sıralar bulunmaz bir yapıttır.

Filmi psikolojik gerilim olarak başlıyor ve sürükleyici bir şekilde devam ediyor. Filmin son 15 dakikasında ise film türünden bir anda koparak dramatik bir öyküye dönüşüyor. Macera, aksiyon, komedi veya romantik aşığı arkadaşlarıma ise tavsiyem gidipte boş yere filmi yerden yere vurup (senaryosunu, görüntülerine, oyunculara ve müziklere) çemkirmeyin :)

Filmin başından itibaren ki görsellik ve atmosfer o kadar güzel işlenmişki, gerçek anlamda Martin Scorsese'in farkını ortaya koyuyor. Hikaye daha önce başka filmlerde işlendi veya buna benzer filmler izledik diyebilirsiniz. Ama bu hikayeyi bu kadar kaliteli bir şekilde izlemişmisinizdir acaba. Sonuna geldiğinizde bile hala bir şüpheyle bakıyorsunuz.
Söylenenlerin aksine filmin sonunu çok beğendim sinema da çok sık kullanılan seyircinin yorumuna bırakma tarzında üstelik genellikle kullanılan 2 farlı son yerine 3 farklı son çıkartabiliyorsunuz. Bu da senaryonunun ne kadar akıllıca işlendiğini ortaya çıkartıyor ve her 3 sonunda olabilme ihtimali aşikar
1-Gerçekten deli.
2-Zindan adasında komploya kurban gidiyor ve verilen ilaçalar sonucu deliriyor.
3-Adada yaşananları daha yakından takip edebilmek ve yaşananalara dur diyebileceği en iyi yolun deli taklidi yapmaktan geçtiğin düşünüyor.
Hangi son olursa olsun çok başarılı olmuş
Sonuç olarak: Teddy karakteriyle beraber düşünüp içinizde onunla beraber mücadele ediyorsunuz ama sonunda sizde pes edip boyun eğiyorsunuz.
Film her yönüyle çok iyiydi.

6 Nisan 2010 Salı

Gülin'in Penceresinden 50. izleyici SÜRPRİZİ...

Gülin yeni bloğunda izleyici sayısı 50'ye ulaştığında sürpriz bir çekiliş yapıcak, sizleride bekliyor...
Teşekkürler Gülin, yeni bloğun hayırlı, bol izleyicili olsun sevgiler...
Ayrıntılar ve katılım için burdan buyrun :))
50. izleyicide çekiliş sonlanıcaktır.
bol şanslar :))

Sinemayı Çok Yanlış Anlamış Adam... (3)

Gıda sektörünün geldiği son nokta...
Face'den takip etmek isteyenler için;
http://www.facebook.com/#!/scyaa?ref=ts

3 Nisan 2010 Cumartesi

Kız Kulesi ve Nazım Hikmet

Sunay Akın'ı her dinleyişimde ağzım açık kalır... Öyle ki, tarihteki bir sürü hikayeyi çağrışım zinciriyle birleştirip bugüne kadar getirip de önünüzdeki çay kaşığına bile bağlayabilen süper bir insandır.
İşte Sunay Akından böyle bir hikaye daha....


1827 yılında Almanya'nın Brandenburg kentinde Karl adında bir çocuk dünyaya gelir. Babası müzik öğretmeni olan Karl, aile içinde baş gösteren huzursuzluklardan dolayı bir Fransız yetimhanesine gönderilir.

Daha sonra gemilerde miço olarak çalışır. Hamburg'tan kalkan bir gemiyle İstanbul'a giderken henüz 12 yaşındadır. Gemi İstanbul'a geldiğinde denize atlayan Karl, Kız Kulesi'ne yüzerek kaçar. Kendisini kurtaran Kız Kulesi'nin bekçisine gemiye geri dönmek istemediğini söyler.

İki ülke arasında küçük bir politik sorun yaşanır. Ama Osmanlı sadrazamı Ali Paşa sorunu çözer ve Karl'ı korumasına alır. Karl Mehmet Ali adı alır. Mehmet Ali, Kırım, Bosna ve Karadağ savaşlarından sonra 2. Abdulhamit döneminde paşa ünvanını alır. Mehmet Ali Paşa, 1878 yılında imzalanan Berlin Antlasması'nda Osmanlı'yı temsil eden üç kişiden biri olur.

Almanca,Fransızca,Yunanca, Farsça ve Arapca dillerinde şiirler yazan Mehmet Ali Paşa'nın dört kızı olur.

Paşa'nın Leyla adındaki kızının da bir kızı olur; Celile.

Celile bir erkek çocuk doğurur: Şair Nazım Hikmet!

Görüldüğü gibi Karl'dan Nazım'a uzanan hikayenin gösterdiği gibi, Kız Kulesi'nin her zaman hikayeleri vardır.

Eğer Kız Kulesi Karl'ı kurtarmasaydı, Nazım olmayacaktı.

Bir Film Önerisi: The Life of David Gale

The Life of David Gale / Ölümle Yaşam Arasında (2003)

Finali müthiş ötesi, ilginç bir film. Sonunu hayal bile edemiyeceğiniz, sürpriz sonlu filmlere bayılıyorsanız (ki ben öyleyimdir) bu film tam size göre...

Film bence insanın kendini adadığı bir şey uğruna neler yapabileceğini anlatan ve son ana kadar merak uyandıran başarılı bir filmdi.

Kate Winslet, Laura Linney ve Kevın Spacey'nin başrollerini oynadığı film, ölüm cezası karşıtı David Gale'in kendisi gibi ölüm cezası karşıtı arkadaşı Constance Harraway'ı öldürmekten idama mahkum oluşunu ve olayların asıl yüzünü öğrenmek isteyen muhabir Elizabeth Bloom'un mücadelesini anlatıyor.
Kesinlikle sağlam bir senaryo, mest oluyorsunuz...
Ne filmdi dediğim sonunda şok olduğum bu filmi mutlaka ve mutlaka izlemeyenler izlemeli...
o kadar şiddetle tavsiye ediyorum yaniiii :))




Kanalları kurcalarken takılıp kaldığım film...

A Very Long Engagement / Kayıp Nişanlı
Fransız filmlerini pek sevmesemde can sıkıntısından kanalları karıştırırken bulduğum ve beni ekrana kilitleyen, 2004 yapımı ilk defa keyif alarak ve heyecanla, merakla izlediğim bir Fransız filmi...
Böyle bir film gerçekten zor bulunur, hem Mathilde'nin sevgilisi için verdiği savaşı anlatıyor hem de savaşan insanların psikolojilerini çok iyi anlatıyor.
Filmde Amelie'den tanıdığım Audrey TATOU oynuyor... Tıpkı Amelie de olduğu gibi çok iyi oynamış.



1 Nisan 2010 Perşembe

dikkat 1 NİSAN hakkında !!!



1 Nisanın tarihçesi; 15. yüzyılın sonlarında, Haçlı ordusu Endülüs Müslümanlarının son kalesini kuşatır.
Uzun süren bir kuşatma olmasına rağmen, kış aylarının da etkisiyle, kale korunabilmektedir. Durumun zorluğunu anlayan Haçlı ordusunun komutanı değişik taktikler düşünmektedir.
En sonunda 31 Mart gecesi Kalenin önüne giderek bir elinde Kur'an bir elinde İncil 'Şu iki kitap üzerine yemin ederim ki, teslim olursanız bu akşam size bir şey yapmayacağım' der. Gerekli görüşmelerden sonra canlarının kurtarılması karşılığında Müslümanlar kaleyi teslim ederler.
Ertesi sabah, yani 1 Nisan sabahı, Haçlı ordusu komutanı bütün Müslümanların öldürülmesi için emir verir. Bunun üzerine Müslümanlar 'Yemin etmiştiniz, bize söz vermiştiniz' dediklerinde Haçlı ordusu komutanı 'Benim sözüm size dün akşam içindi, bugün için size bir sözüm yoktur' diye cevap verir ve bütün Müslümanlar orada Şehit edilir.
İşte o gün bugündür 1 Nisan hristiyanlar arasında 'Hile Günü' olarak kutlanmaktadır.
Maalesef hristiyanları taklit etmeyi modernleşme sanan gafil müslümanlar arasında da yaygınlaşmış, yüzlerce, binlerce müslümanın katliam günü olan 1 Nisan'lar, bir şaka günü olarak kutlanmaktadır.