Yaşayan pek çok kişi ölümü hakeder. Ölülerin de bazıları yaşamı. Yaşamı onlara verebilir misin? Ölüm hakkında karar vermekte aceleci olma. En bilgeler bile sonu göremez.
9 Ağustos 2010 Pazartesi
6 Ağustos 2010 Cuma
Tarihte BUGÜN... Hiroşima (6 Ağustos 1945)
Hiroşima… Japonya’nın Çukogu bölgesinde bulunan şehir. Şehir ki ne şehir… Tarihte nükleer saldırıya maruz kalan ilk şehir.
26 Temmuz’da ABD başkanı Truman, Japonya’nın şartsız teslim olmasını istedi ve Potsdam Deklarasyonunu yayınladı. Japonya bu deklarasyonu reddedince Truman nükleer saldırı emrini verdi.
6 Ağustos 1945′te yerel saatle 08:15′te Little Boy adlı uçak ilk bombayı Hiroşima’ya bıraktı ve aynı anda yetmiş bin kişinin katliamını gerçekleştirdi. Bugün bu katliamın izleri hala sürmekte, Truman’ın insan olmadığı hala bilinmekte…
3 Ağustos 2010 Salı
100. izleyicim de gelmiiiş, hoşgelmiş :)
Bu Arada Hediye Paketi Tamamlanmak Üzere...
Çok yakında burada SEVGİLER :))
Çok yakında burada SEVGİLER :))
Sinemayı Çok Yanlış Anlamış Adam... (6)
Ünlü gördüm mü hemen imza isterim.
daha fazlası için; http://www.facebook.com/photo.php?pid=4540546&id=315272133397#!/scyaa
30 Temmuz 2010 Cuma
Geliyor, Geliyor Hediyeler Geliyor !!!
Bloglar arasında bir geleneğe dönüşen 100. İzleyici Şerefine Hediye Çekilişi yapmazsam olmaz :) 100'e 1 izleyici kala kampanyam hakkında duyuru yapmak istedim. Ben bu sırada hediyelerimi seçmeye devam ediyorum... 100. izleyicim de geldiğinde çam sakızı çoban armağanı hediyelerimi açıklayacağım.
Herkesi bekliyorum...
Kampanyamız ÇOK Çoook Yakında Takipte Kalın :))
100. izleyicim de gelmiiiş, hoşgelmiş :)
Bu Arada Hediye Paketi Tamamlanmak Üzere...
Çok yakında burada SEVGİLER :))
bu gidiş nereye???
Büyüyün ve çoğalın dedik, makineler de büyüyüp çoğaldılar.
Bizim için çalışacaklarına söz vermiştiler.
Şimdi biz onlar için çalışıyoruz....
Gıda miktarını artırsınlar diye icat ettiğimiz makineler açlığı çoğaltıyorlar.
Kendimizi savunmak için icat ettiğimiz makineler bizi öldürüyorlar.
Hareket etmek için icat ettiğimiz otomobiller bizi hareketsiz hale getiriyorlar.
Buluşmak için icat ettiğimiz şehirler bizi yalnızlaştırıyorlar.
İletişim kurmak için icat ettiğimiz önce büyük iletişim araçları, ne bizi dinliyorlar ne de bizi görüyorlar.
Biz makinelerimizin makineleriyiz.
Onlar masum olduklarını iddia ediyorlar.
Ve bunda haklılar.
29 Temmuz 2010 Perşembe
Joker
Melekler Şehri ...
28 Temmuz 2010 Çarşamba
Amelie...
Basittir Yaşamak ...
Sevgili günlük;
insanlar sabahları uyanırlar. güneş sabahları doğar. insanlar işe giderler. ayakkabı giyerler. bazen laciverd, bazen siyah, bazen beyaz arabalara binerler. bazen de kahverengi ayakkabı giyerler. hava vardır. su vardır. bazen yağmur ya da kar yağar. kış vardır. kışın hava erken kararır. evlere gidilir. ç...orba içilir. şeftali yenir. insanlar pazen ya da başka kumaşlardan dikilmiş pijamalardan giyerler. pikniğe gidilir. at vardır. en çok kahverengi ya da ona yakın renklerde atlar olur. bazen taksi tutulur. kuşlar havada uçar. yer vardır. ona basılır. yaz olunca denize girilir. balıklar yüzerler. yeşil vardır.
Sen de şunu fark edersin; zaman akıp geçer ve sen hiçbir şey yapamazsın çok istesen de onu durduramazsın ...bazen zaman ilaç olur yaralarına bazen geç kalmışlık hayata bazen de koskoca bir hiçlik varlığına!..
resim muhteşem; bu arada çocuk aynı babası ha :)
Tek Soruluk Anket
Dünya çapinda bir anket yapılmış... Sadece bir soru sorulmuş:
"Lütfen dünyanın geri kalan kısmındaki yiyecek eksikliğine bir çözüm ile ilgili kişisel görüşünüzü dürüstçe belirtiniz."
Anket büyük bir başarısızlıkla sonuçlanmış.
Çünkü;
Afrika'da insanlar "yiyecek" kelimesinin ne anlama geldigini bilmiyorlar.
Bati Avrupa'da insanlar "eksiklik" kelimesinin ne anlama geldiğini bilmiyorlar.
Dogu Avrupa'daki insanlar "kişisel görüş"ün ne anlama geldiğini bilmiyorlar.
Orta Dogu'da insanlar "çözüm"ün ne anlama geldiğini bilmiyorlar.
Güney Amerika'daki insanlar "lütfen" kelimesinin ne anlama geldiğini bilmiyorlar.
İsrail'deki insanlar "dürüstlük" kelimesinin ne anlama geldiğini bilmiyorlar.
Ve Amerikada'ki insanlar "dünyanın geri kalan kısmı"nın ne anlama geldiğini bilmiyorlar.
"Lütfen dünyanın geri kalan kısmındaki yiyecek eksikliğine bir çözüm ile ilgili kişisel görüşünüzü dürüstçe belirtiniz."
Anket büyük bir başarısızlıkla sonuçlanmış.
Çünkü;
Afrika'da insanlar "yiyecek" kelimesinin ne anlama geldigini bilmiyorlar.
Bati Avrupa'da insanlar "eksiklik" kelimesinin ne anlama geldiğini bilmiyorlar.
Dogu Avrupa'daki insanlar "kişisel görüş"ün ne anlama geldiğini bilmiyorlar.
Orta Dogu'da insanlar "çözüm"ün ne anlama geldiğini bilmiyorlar.
Güney Amerika'daki insanlar "lütfen" kelimesinin ne anlama geldiğini bilmiyorlar.
İsrail'deki insanlar "dürüstlük" kelimesinin ne anlama geldiğini bilmiyorlar.
Ve Amerikada'ki insanlar "dünyanın geri kalan kısmı"nın ne anlama geldiğini bilmiyorlar.
Frida'dan Diego'ya - Sevmekten Ne Zaman Vazgeçtim?
Canın sıkıldığında benimle paylaşmadığını, kırılacak veya tedirgin olacak olsam bile düşüncelerini açıkça söylemediğini anladığım zaman vazgeçtim.
Bana yalan söylediğini anladığım zaman vazgeçtim....
Gözlerime baktığında kalbinle bakmadığını ve bana hala söylemediğin şeyler olduğunu hissettiğimde vazgeçtim.
Her sabah benimle uyanmak istemediğini, geleceğimizin hiçbir yere gitmediğini anladığım zaman vazgeçtim.
Düşüncelerime ve değerlerime değer vermediğin için vazgeçtim.
Ağrılarımı dindirecek sıcak sevgiyi bana vermediğinde vazgeçtim.
Sadece kendi mutluluğunu ve geleceğini düşünerek beni hiçe saydığın için vazgeçtim.
Tablolarımda artık kendimi mutlu çizemediğim ve tek neden "sen" olduğun için vazgeçtim.
Bencil olduğun için vazgeçtim.
Bunlardan sadece bir tanesi senden vazgecmem için yeterli değildi, çünkü sevgim yüceydi.
Ama hepsini düşündüğümde senin benden çoktan vazgeçtiğini anladım.
Bu yüzden ben de senden vazgeçtim.
Frida Kahlo
17 Haziran 2010 Perşembe
20 Mayıs 2010 Perşembe
15 Mayıs 2010 Cumartesi
...
Gidene kal demeyeceksin.
Gidene kal demek zavallılara,
Kalana git demek terbiyesizlere,
Dönmeyene dön demek acizlere,
Hak edene git demek asillere yakışır.
Kimseye hak etmediğinden fazla değer verme,
yoksa değersiz olan hep sen olursun...
Düşün...
Kim üzebilir seni senden başka?
Kim doldurabilir içindeki boşluğu sen istemezsen?
Kim mutlu edebilir seni, sen hazır değilsen?
Kim yıkar, yıpratır sen izin vermezsen?
Kim sever seni, sen kendini sevmezsen?
Her şey sende başlar, sende biter...
Yeter ki yürekli ol, tükenme, tüketme, tükettirme içindeki yaşama sevgisini...
Hayat sana ekşi limonlar sunarsa, sen de tekila ve tuz iste ...
29 Nisan 2010 Perşembe
SESSİZ GEMİ...
Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.
Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.
Biçare gönüller! Ne giden son gemidir bu!
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu!
Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.
Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden,
Birçok seneler geçti; dönen yok seferinden.
Yahya Kemal BEYATLI
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.
Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.
Biçare gönüller! Ne giden son gemidir bu!
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu!
Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.
Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden,
Birçok seneler geçti; dönen yok seferinden.
Yahya Kemal BEYATLI
19 Nisan 2010 Pazartesi
Milletimin Güneşi, Canım ATAM nerdesin?
Şu şıklık ve vakura bakın... ki burada hasta kendisi...
Bu mütevaziliği şimdi hangi devlet adamında bulabilirsiniz sorarım size. Hepsi erişilmezmiş gibi bulunduğu yerde sadece ahkam kesiyor.
Arkadaşlar ben korumaları göremiyorum, ya sizler...
Şu çatık kaşların güzelliğine bakın...
17 Nisan 2010 Cumartesi
ZİNDAN ADASI .....Sen kimsin? Peki ya ben?
Öncelikle........ 6. His'e parmak ısıttırıyor, Clint Eastwood dram tekniğine çalım atıyor, Yeşil Yol'un üstünden geçiyor ve Martin Scorsese'in hanesine bir artı puan yazdırıyor benim için.
Filmi izlememiş arkadaşlarıma vereceğim iki türlü fikir olabilir psikolojik gerilim seven, yaratıcı düşüncelere sahip biriyseniz kesinlikle gidin sinema sektörünün bu kadar durağan olduğu sıralar bulunmaz bir yapıttır.
Filmi psikolojik gerilim olarak başlıyor ve sürükleyici bir şekilde devam ediyor. Filmin son 15 dakikasında ise film türünden bir anda koparak dramatik bir öyküye dönüşüyor. Macera, aksiyon, komedi veya romantik aşığı arkadaşlarıma ise tavsiyem gidipte boş yere filmi yerden yere vurup (senaryosunu, görüntülerine, oyunculara ve müziklere) çemkirmeyin :)
Filmin başından itibaren ki görsellik ve atmosfer o kadar güzel işlenmişki, gerçek anlamda Martin Scorsese'in farkını ortaya koyuyor. Hikaye daha önce başka filmlerde işlendi veya buna benzer filmler izledik diyebilirsiniz. Ama bu hikayeyi bu kadar kaliteli bir şekilde izlemişmisinizdir acaba. Sonuna geldiğinizde bile hala bir şüpheyle bakıyorsunuz.
Söylenenlerin aksine filmin sonunu çok beğendim sinema da çok sık kullanılan seyircinin yorumuna bırakma tarzında üstelik genellikle kullanılan 2 farlı son yerine 3 farklı son çıkartabiliyorsunuz. Bu da senaryonunun ne kadar akıllıca işlendiğini ortaya çıkartıyor ve her 3 sonunda olabilme ihtimali aşikar
1-Gerçekten deli.
2-Zindan adasında komploya kurban gidiyor ve verilen ilaçalar sonucu deliriyor.
3-Adada yaşananları daha yakından takip edebilmek ve yaşananalara dur diyebileceği en iyi yolun deli taklidi yapmaktan geçtiğin düşünüyor.
Hangi son olursa olsun çok başarılı olmuş
Sonuç olarak: Teddy karakteriyle beraber düşünüp içinizde onunla beraber mücadele ediyorsunuz ama sonunda sizde pes edip boyun eğiyorsunuz.
Film her yönüyle çok iyiydi.
6 Nisan 2010 Salı
Gülin'in Penceresinden 50. izleyici SÜRPRİZİ...
Gülin yeni bloğunda izleyici sayısı 50'ye ulaştığında sürpriz bir çekiliş yapıcak, sizleride bekliyor...
Teşekkürler Gülin, yeni bloğun hayırlı, bol izleyicili olsun sevgiler...
Ayrıntılar ve katılım için burdan buyrun :))
50. izleyicide çekiliş sonlanıcaktır.
bol şanslar :))
Sinemayı Çok Yanlış Anlamış Adam... (3)
Face'den takip etmek isteyenler için;
http://www.facebook.com/#!/scyaa?ref=ts
http://www.facebook.com/#!/scyaa?ref=ts
3 Nisan 2010 Cumartesi
Kız Kulesi ve Nazım Hikmet
Sunay Akın'ı her dinleyişimde ağzım açık kalır... Öyle ki, tarihteki bir sürü hikayeyi çağrışım zinciriyle birleştirip bugüne kadar getirip de önünüzdeki çay kaşığına bile bağlayabilen süper bir insandır.
İşte Sunay Akından böyle bir hikaye daha....
1827 yılında Almanya'nın Brandenburg kentinde Karl adında bir çocuk dünyaya gelir. Babası müzik öğretmeni olan Karl, aile içinde baş gösteren huzursuzluklardan dolayı bir Fransız yetimhanesine gönderilir.
Daha sonra gemilerde miço olarak çalışır. Hamburg'tan kalkan bir gemiyle İstanbul'a giderken henüz 12 yaşındadır. Gemi İstanbul'a geldiğinde denize atlayan Karl, Kız Kulesi'ne yüzerek kaçar. Kendisini kurtaran Kız Kulesi'nin bekçisine gemiye geri dönmek istemediğini söyler.
İki ülke arasında küçük bir politik sorun yaşanır. Ama Osmanlı sadrazamı Ali Paşa sorunu çözer ve Karl'ı korumasına alır. Karl Mehmet Ali adı alır. Mehmet Ali, Kırım, Bosna ve Karadağ savaşlarından sonra 2. Abdulhamit döneminde paşa ünvanını alır. Mehmet Ali Paşa, 1878 yılında imzalanan Berlin Antlasması'nda Osmanlı'yı temsil eden üç kişiden biri olur.
Almanca,Fransızca,Yunanca, Farsça ve Arapca dillerinde şiirler yazan Mehmet Ali Paşa'nın dört kızı olur.
Paşa'nın Leyla adındaki kızının da bir kızı olur; Celile.
Celile bir erkek çocuk doğurur: Şair Nazım Hikmet!
Görüldüğü gibi Karl'dan Nazım'a uzanan hikayenin gösterdiği gibi, Kız Kulesi'nin her zaman hikayeleri vardır.
Eğer Kız Kulesi Karl'ı kurtarmasaydı, Nazım olmayacaktı.
Bir Film Önerisi: The Life of David Gale
Finali müthiş ötesi, ilginç bir film. Sonunu hayal bile edemiyeceğiniz, sürpriz sonlu filmlere bayılıyorsanız (ki ben öyleyimdir) bu film tam size göre...
Film bence insanın kendini adadığı bir şey uğruna neler yapabileceğini anlatan ve son ana kadar merak uyandıran başarılı bir filmdi.
Kate Winslet, Laura Linney ve Kevın Spacey'nin başrollerini oynadığı film, ölüm cezası karşıtı David Gale'in kendisi gibi ölüm cezası karşıtı arkadaşı Constance Harraway'ı öldürmekten idama mahkum oluşunu ve olayların asıl yüzünü öğrenmek isteyen muhabir Elizabeth Bloom'un mücadelesini anlatıyor.
Kesinlikle sağlam bir senaryo, mest oluyorsunuz...
Ne filmdi dediğim sonunda şok olduğum bu filmi mutlaka ve mutlaka izlemeyenler izlemeli...
o kadar şiddetle tavsiye ediyorum yaniiii :))
o kadar şiddetle tavsiye ediyorum yaniiii :))
Kanalları kurcalarken takılıp kaldığım film...
A Very Long Engagement / Kayıp Nişanlı
Fransız filmlerini pek sevmesemde can sıkıntısından kanalları karıştırırken bulduğum ve beni ekrana kilitleyen, 2004 yapımı ilk defa keyif alarak ve heyecanla, merakla izlediğim bir Fransız filmi...
Böyle bir film gerçekten zor bulunur, hem Mathilde'nin sevgilisi için verdiği savaşı anlatıyor hem de savaşan insanların psikolojilerini çok iyi anlatıyor.
Filmde Amelie'den tanıdığım Audrey TATOU oynuyor... Tıpkı Amelie de olduğu gibi çok iyi oynamış.
1 Nisan 2010 Perşembe
dikkat 1 NİSAN hakkında !!!
1 Nisanın tarihçesi; 15. yüzyılın sonlarında, Haçlı ordusu Endülüs Müslümanlarının son kalesini kuşatır.
Uzun süren bir kuşatma olmasına rağmen, kış aylarının da etkisiyle, kale korunabilmektedir. Durumun zorluğunu anlayan Haçlı ordusunun komutanı değişik taktikler düşünmektedir.
En sonunda 31 Mart gecesi Kalenin önüne giderek bir elinde Kur'an bir elinde İncil 'Şu iki kitap üzerine yemin ederim ki, teslim olursanız bu akşam size bir şey yapmayacağım' der. Gerekli görüşmelerden sonra canlarının kurtarılması karşılığında Müslümanlar kaleyi teslim ederler.
Ertesi sabah, yani 1 Nisan sabahı, Haçlı ordusu komutanı bütün Müslümanların öldürülmesi için emir verir. Bunun üzerine Müslümanlar 'Yemin etmiştiniz, bize söz vermiştiniz' dediklerinde Haçlı ordusu komutanı 'Benim sözüm size dün akşam içindi, bugün için size bir sözüm yoktur' diye cevap verir ve bütün Müslümanlar orada Şehit edilir.
İşte o gün bugündür 1 Nisan hristiyanlar arasında 'Hile Günü' olarak kutlanmaktadır.
Maalesef hristiyanları taklit etmeyi modernleşme sanan gafil müslümanlar arasında da yaygınlaşmış, yüzlerce, binlerce müslümanın katliam günü olan 1 Nisan'lar, bir şaka günü olarak kutlanmaktadır.
30 Mart 2010 Salı
Hediyeleriiiiim Geldiiiiii !!!
Blog kampanyalarında kazandığım hediyelerim geldi.
Sevgili Yelda'nın bloğundan kazandığım tam da benim ufaklıklarıma uygun hem eglenceli, hem de lezzetli pipetlerle dolu sipahh ürünlerimiz geldi...
İlk denemeyide hemen yaptık, sonuç mu :)) çok çok olumlu benimkiler bayıldılarrrr...
Yeldacım, sana ve Sipahh ürünlerine çok teşekkür ederim...
Yeldanın bloğu için : http://kacmazfirsatlar.blogspot.com/
Çok beğendim, severek kulanıcam... Tekrar teşekkür ederim Nilay Hanımcım :)
Ayrıca Nilay hanımın bloğunu takip etmenizi tavsiye ederim, çok güzel paylaşımları var kendisinin http://www.moda-yemektarifleri.com/
29 Mart 2010 Pazartesi
♥ İZMİR SANIRSIN
İlk sigarayı Alsancak-Karşıyaka vapurunda içmissen, artık ne zaman sigara içsen rüzgar esecek sanırsın...
İzmir’de büyümüş isen, yolların er yada geç denize çıkacağını sanırsın...
Herkesin öyle yada böyle, lafının bir yerinde şaka yapacağını, gülüseceğinizi, kızların hep şen-şakrak olacağını sanırsın…
Efelenen kadınların olduğunu bildiğin için kadın olarak, ondan sonra hep efelenebileceğini sanırsın...
Paçan ilk kez aşağıya alındığında, omuz atacağım bu hayata dediğinde, fena halde omuz yediğinde koşup Alsancak-Karşıyaka vapuruna; o ilk sigarayı yeniden içmek, izmir’e “ama sen bana böyle dememiştin” demek ister canın...
Dolmuşlarda,otobüslerde yanında oturanlarla konuşmaya başlayacağını, en mahrem dertlerini anlatabileceğini; onun da hakikaten dinleyip, işleri kolaylaştırıcı bir şeyler söylemeye gayret edeceğini sanırsın…
Salataların hep ışıl ışıl zeytinyağlı olacağını, çekirdege herkesin “ çiğdem “ diyeceğini, sinirlenenlerin “asfalyalarının atacağını” , balık yerken terenin unutulmayacağını, her şehirde sabahları boyoz bulunabileceğini; gevrek derken, simit demek istediğini herkesin anlayacağini, gevreğin yanında da mutlaka tulum peyniri olacağını sanırsın...
Kumru dediğinde, simit ekmeğine yapılmış domatesli-peynirli sandviçleri kastettiğinin anlaşılacağını filan… sanırsın.
Her şehirde çocukken gidilen ve çok hayret edilen fuarlar olduğunu, “pavyon “ denilince, ülkelerin standlarının olduğu neşeli hangarların kastedildiğini, lunapark denilen şeyin fuarın ayrılmaz parçası oldugunu, fuar denilen yerde yürüyünce çocukların çok yorulduğunu ve yorulmuş çocukların kucakta taşınacağını sanırsın…
Karın dağlarda olduğunu, herkesin ahtapot yediğini, herkesin biraz Rumca bildiğini, dünyadaki bütün kadınların yaz olunca mini etek giydiğini, rakı içince oynandığını, içilmese de oynandığını, her fırsatta oynandığını… sanırsın…
İzmir’in kıymeti, izmir’de olmayınca daha iyi anlaşılıyor belki…
Kimin yazdığını bulamadığım ve merakta kaldığım bir yazı bu... Yıllar önce duymuştum. Tekrar hatırlayıp, bulunca paylaşmak istedim. Ama yazarı hala meçhul.
28 Mart 2010 Pazar
27 Mart 2010 Cumartesi
gidilesi :))
Aşağıda ki bilgiyi celebi74'ün yorumu sayesinde öğrendim... Çok teşekkür ederim arkadaşım, sizlerle de paylaşıyorum :))
İtalya'nın batısında, la spezia-genova arasında beş kasabadan oluşan (monterosso, vernazza, corniglia, manarola, riomaggiore) bir yer burası . Zaten cinque terre, İtalyanca beş köy demektir. Buradaki evler dik yamaçlar üzerindedir.
Yaşayalım ki!
Seninle yaşlanmak istiyorum. Seneler geçsin, sen beni bil, ben seni bileyım istiyorum. Benim olduğu kadar dostlarının, dostlarının olduğu kadar benim ol istiyorum. Nice sıkıntı ve zorluk yaşayıp anlatalım.
Yaşayalım kı, öğrenelim hayatı ve destek çıkmayı. Birbirimizin omuzlarında ağlamalıyız. Sen çok dertlenip, içip, arkadaşlarınla eve gelmelisin. Paylaşmalı ve beraber sıkılmalıyız. Öyle ki, yalnız sıkılmak sıkmalı bizi.
Yaşayalım ki, paramız olunca sevinelim. Güzel günlerimizi, evimizde, bır şişe şarap ve pijamalarımızla kutlamalıyız. Ya da bazen dostlarla ucuz biralar içerek… Böylece yaşamalıyız işte.
Sonra çocuğumuz olmalı, düşünsene, senin ve benim olan bir canlı. Geceleri ağladıkça sırayla susturmalıyız. Sen arada mızıkçılık yapmalısın. Ve ben söylenerek sıranı almalıyım. Yorgun olduğum için yemek yapmamalıyım, söylenerek yumurta kırmalısın. Hava soğukken birbirimize sıkıca sarılıp yatmalıyız.
Zaman su gibi akıp giderken, herşey yaşanmış bir hayatımız olmalı. Herşeye rağmen hiç bıkmamalıyız birbirimizden. Mutlu da olsa, kötü de olsa, yaşadığımız günler bizim günlerimiz olmalı. Saçlara düşünce aklar ya da gidince aklar, çocukları güvence altına alıp gitmeli bu şehırden.
Kavgasız, her sabah gürültüyle uyanılmayan, sessiz bir yere gitmeliyiz. Geceleri balkonda denizi seyredip, sandalyelerimizde sallanmalıyız. Eve gelip, benden kahve istemelisin. Çocuklar gelmeli zıyaretimize, geçmışteki hareketli günlerimizi anımsamalıyız…
Öyle sevmelisin ki beni, bu yazdıklarım korkutmamalı seni. Tebessümler açtırmalı yüzünde. Bir gün bu hayatı bırakıp giderken, sadece mutluluk olmalı yüzümüzde, birbirimizi sevmenin gururu olmalı “herşeyde”.
Can YÜCEL
24 Mart 2010 Çarşamba
23 Mart 2010 Salı
ChunLiBeautySpot'tan Hediyelerimiz Var..!
22 Mart 2010 Pazartesi
TEK KELİMEYLE HARİKA: Sinemayı Çok Yanlış Anlamış Adam...
"Sinemayı çok yanlış anlamış adam" bizdendir, film izlerken hepimizin verdiği tepkilerin bir dışa vurumudur. Net, doğru ve objektif bakışlarıyla sinema sevenlerin gönlünü kazanma çabasındadır. Adam gibi adamdır.
Ben bayılıyorum, tek kelimeyle HARİKA
Face'den takip etmek isterseniz http://www.facebook.com/#!/scyaa
Ben bayılıyorum, tek kelimeyle HARİKA
Face'den takip etmek isterseniz http://www.facebook.com/#!/scyaa
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)