Büyük padişah, kutlu insan doğum günün kutlu ola...
30 Mart 2010 Salı
Hediyeleriiiiim Geldiiiiii !!!
Blog kampanyalarında kazandığım hediyelerim geldi.
Sevgili Yelda'nın bloğundan kazandığım tam da benim ufaklıklarıma uygun hem eglenceli, hem de lezzetli pipetlerle dolu sipahh ürünlerimiz geldi...
İlk denemeyide hemen yaptık, sonuç mu :)) çok çok olumlu benimkiler bayıldılarrrr...
Yeldacım, sana ve Sipahh ürünlerine çok teşekkür ederim...
Yeldanın bloğu için : http://kacmazfirsatlar.blogspot.com/
Çok beğendim, severek kulanıcam... Tekrar teşekkür ederim Nilay Hanımcım :)
Ayrıca Nilay hanımın bloğunu takip etmenizi tavsiye ederim, çok güzel paylaşımları var kendisinin http://www.moda-yemektarifleri.com/
29 Mart 2010 Pazartesi
♥ İZMİR SANIRSIN
İlk sigarayı Alsancak-Karşıyaka vapurunda içmissen, artık ne zaman sigara içsen rüzgar esecek sanırsın...
İzmir’de büyümüş isen, yolların er yada geç denize çıkacağını sanırsın...
Herkesin öyle yada böyle, lafının bir yerinde şaka yapacağını, gülüseceğinizi, kızların hep şen-şakrak olacağını sanırsın…
Efelenen kadınların olduğunu bildiğin için kadın olarak, ondan sonra hep efelenebileceğini sanırsın...
Paçan ilk kez aşağıya alındığında, omuz atacağım bu hayata dediğinde, fena halde omuz yediğinde koşup Alsancak-Karşıyaka vapuruna; o ilk sigarayı yeniden içmek, izmir’e “ama sen bana böyle dememiştin” demek ister canın...
Dolmuşlarda,otobüslerde yanında oturanlarla konuşmaya başlayacağını, en mahrem dertlerini anlatabileceğini; onun da hakikaten dinleyip, işleri kolaylaştırıcı bir şeyler söylemeye gayret edeceğini sanırsın…
Salataların hep ışıl ışıl zeytinyağlı olacağını, çekirdege herkesin “ çiğdem “ diyeceğini, sinirlenenlerin “asfalyalarının atacağını” , balık yerken terenin unutulmayacağını, her şehirde sabahları boyoz bulunabileceğini; gevrek derken, simit demek istediğini herkesin anlayacağini, gevreğin yanında da mutlaka tulum peyniri olacağını sanırsın...
Kumru dediğinde, simit ekmeğine yapılmış domatesli-peynirli sandviçleri kastettiğinin anlaşılacağını filan… sanırsın.
Her şehirde çocukken gidilen ve çok hayret edilen fuarlar olduğunu, “pavyon “ denilince, ülkelerin standlarının olduğu neşeli hangarların kastedildiğini, lunapark denilen şeyin fuarın ayrılmaz parçası oldugunu, fuar denilen yerde yürüyünce çocukların çok yorulduğunu ve yorulmuş çocukların kucakta taşınacağını sanırsın…
Karın dağlarda olduğunu, herkesin ahtapot yediğini, herkesin biraz Rumca bildiğini, dünyadaki bütün kadınların yaz olunca mini etek giydiğini, rakı içince oynandığını, içilmese de oynandığını, her fırsatta oynandığını… sanırsın…
İzmir’in kıymeti, izmir’de olmayınca daha iyi anlaşılıyor belki…
Kimin yazdığını bulamadığım ve merakta kaldığım bir yazı bu... Yıllar önce duymuştum. Tekrar hatırlayıp, bulunca paylaşmak istedim. Ama yazarı hala meçhul.
28 Mart 2010 Pazar
27 Mart 2010 Cumartesi
gidilesi :))
Aşağıda ki bilgiyi celebi74'ün yorumu sayesinde öğrendim... Çok teşekkür ederim arkadaşım, sizlerle de paylaşıyorum :))
İtalya'nın batısında, la spezia-genova arasında beş kasabadan oluşan (monterosso, vernazza, corniglia, manarola, riomaggiore) bir yer burası . Zaten cinque terre, İtalyanca beş köy demektir. Buradaki evler dik yamaçlar üzerindedir.
Yaşayalım ki!
Seninle yaşlanmak istiyorum. Seneler geçsin, sen beni bil, ben seni bileyım istiyorum. Benim olduğu kadar dostlarının, dostlarının olduğu kadar benim ol istiyorum. Nice sıkıntı ve zorluk yaşayıp anlatalım.
Yaşayalım kı, öğrenelim hayatı ve destek çıkmayı. Birbirimizin omuzlarında ağlamalıyız. Sen çok dertlenip, içip, arkadaşlarınla eve gelmelisin. Paylaşmalı ve beraber sıkılmalıyız. Öyle ki, yalnız sıkılmak sıkmalı bizi.
Yaşayalım ki, paramız olunca sevinelim. Güzel günlerimizi, evimizde, bır şişe şarap ve pijamalarımızla kutlamalıyız. Ya da bazen dostlarla ucuz biralar içerek… Böylece yaşamalıyız işte.
Sonra çocuğumuz olmalı, düşünsene, senin ve benim olan bir canlı. Geceleri ağladıkça sırayla susturmalıyız. Sen arada mızıkçılık yapmalısın. Ve ben söylenerek sıranı almalıyım. Yorgun olduğum için yemek yapmamalıyım, söylenerek yumurta kırmalısın. Hava soğukken birbirimize sıkıca sarılıp yatmalıyız.
Zaman su gibi akıp giderken, herşey yaşanmış bir hayatımız olmalı. Herşeye rağmen hiç bıkmamalıyız birbirimizden. Mutlu da olsa, kötü de olsa, yaşadığımız günler bizim günlerimiz olmalı. Saçlara düşünce aklar ya da gidince aklar, çocukları güvence altına alıp gitmeli bu şehırden.
Kavgasız, her sabah gürültüyle uyanılmayan, sessiz bir yere gitmeliyiz. Geceleri balkonda denizi seyredip, sandalyelerimizde sallanmalıyız. Eve gelip, benden kahve istemelisin. Çocuklar gelmeli zıyaretimize, geçmışteki hareketli günlerimizi anımsamalıyız…
Öyle sevmelisin ki beni, bu yazdıklarım korkutmamalı seni. Tebessümler açtırmalı yüzünde. Bir gün bu hayatı bırakıp giderken, sadece mutluluk olmalı yüzümüzde, birbirimizi sevmenin gururu olmalı “herşeyde”.
Can YÜCEL
24 Mart 2010 Çarşamba
23 Mart 2010 Salı
ChunLiBeautySpot'tan Hediyelerimiz Var..!
22 Mart 2010 Pazartesi
TEK KELİMEYLE HARİKA: Sinemayı Çok Yanlış Anlamış Adam...
"Sinemayı çok yanlış anlamış adam" bizdendir, film izlerken hepimizin verdiği tepkilerin bir dışa vurumudur. Net, doğru ve objektif bakışlarıyla sinema sevenlerin gönlünü kazanma çabasındadır. Adam gibi adamdır.
Ben bayılıyorum, tek kelimeyle HARİKA
Face'den takip etmek isterseniz http://www.facebook.com/#!/scyaa
Ben bayılıyorum, tek kelimeyle HARİKA
Face'den takip etmek isterseniz http://www.facebook.com/#!/scyaa
Sinemada ♥ UNUTULMAZLAR 6
Grease (1978)
Defalarca izlediğimi hatırlıyorum. Ve emin olun bugün bile izlerken o ilk günkü çoşkumdan hiç bir şey yitirmediğimi hissediyorum. Grease'in büyüsü bu olsa gerek.
Coşkusu, gençlik ruhu, renk, kostüm ve danslarında ki estetik ve uyumla kuşakları kucaklaya bilecek potansiyele sahip. Yıllar geçse bile bana ve benim kuşağın bir kısmına gençliğin dinamizm ve çoşkusunu her daim hatırlatacak başarılı bir kült film.
Oyuncular ise, diyecek söz yok zaten o zamanın serseri gençlik tiplemesini çok iyi yansıtmışlar hele John Travolta'nın yürüyüşü görülmeye değer:)
Oyuncular ise, diyecek söz yok zaten o zamanın serseri gençlik tiplemesini çok iyi yansıtmışlar hele John Travolta'nın yürüyüşü görülmeye değer:)
İzlemeyenler için Filmin Konusu: 1950’lerde geçen filmin öyküsü, bir grup liseli Amerikan gencinin gündelik hayatlarını, müzikli ve neşeli bir şekilde anlatır. Öykünün merkezinde Danny ve Sandy’nin ilişkisi vardır. Danny ve Sandy yaz tatillerinde birbirlerini tanımış ve aşk yaşamış bir çifttir. Tatil bitince ve okullar açılınca ayrıldıklarını düşünürler. Oysa o sene Sandy de Danny’nin okuluna gelecektir. Ama sorun şudur ki: Danny yaz tatilindeki gibi kibar ve romantik biri değildir. En azından çevresinde öyle tanınmamaktadır. Danny okulun en fırlama gençlerinin oluşturduğu bir çete olan T’Birds’ün lideri konumundadır neredeyse. Sandy, yaz tatilinde tanıdığı Danny’nin çok dışında bir Danny ile karşılaşır.
18 Mart 2010 Perşembe
ÇANAKKALE GEÇİLMEZ !!! Ecdadım Ruhun Şaad Olsun...
15 Mart 2010 Pazartesi
Yaratıcı Blogger Ödülü'm
Miss Dominika's çok teşekkür ederim tatlım, çok mutlu oldum...
Kendisini izlemek isterseniz çok şey kazanırsınız, burdan buyrun; http://missdominikastylebox.blogspot.com/
Benimde ödüllendirmek istediğim güzel insanlar ve güzel blogları var tabiki,
ve bu cici ödülü hemen dağıtıyorum;
Ghanima http://esineasik.blogspot.com/
Kupia Papalina http://kupiapapalina.blogspot.com/
csyasoo http://csyasoo.blogspot.com/
ESMANUR http://esmanur-sevgiyedair.blogspot.com/
Aysel Durak http://kampanyamelegiaysell.blogspot.com/
zuzu http://insideofmypurse.blogspot.com/
leyya-craftmania http://leyya-craftmania.blogspot.com/
Kupia Papalina http://kupiapapalina.blogspot.com/
csyasoo http://csyasoo.blogspot.com/
ESMANUR http://esmanur-sevgiyedair.blogspot.com/
Aysel Durak http://kampanyamelegiaysell.blogspot.com/
zuzu http://insideofmypurse.blogspot.com/
leyya-craftmania http://leyya-craftmania.blogspot.com/
Bir de Ödülün kuralları varmış arkadaşlar;
Sizi ödüllendirenin blog linkini yayınlayın.
Ödülün logosunu yayınlayın.
7 yaratıcı blogger ödüllendirin.
7 blogun linkini yayınlayın.
Ödüllendirdiklerinizi haberdar edin.
12 Mart 2010 Cuma
Sinemada ♥ UNUTULMAZLAR 5
Beetle Juice / Beter Böcek (1988) Tim Burton şahanelerinden
(Michael Keaton - Winona Ryder - Geena Davis - Alec Baldwin)
Tim Burton'un "ben ona aitim" diye haykıran (bir tane Tim Burton filmi izleyenin
bu filmin de kendisine ait oldugunu anlamaması mümkün değil)... Filmleri içinde en güzeli
(kişisel düşüncem) tam bir ziyafet ve arşivlik olan film...
İnanılmaz Michael Keaton performansı... Herhalde Beetle Juice gerçek olsaydı o Micheal Keaton olurdu. Bi insan bu kadar sevdirir iğrenç bi yaratığı...
"aman burasıda baydı" diyebileceginiz bir tek sahne de yok. Beetlejuice'in esprileri inanılmaz, kendisi, mimikleri inanılmaz. Ayrıca kapıyı acınca evden çıkmak isteyen ölü çiftin düştüğü dünya Dali resimlerinden bir parça gibi. Winona Ryder'ın imajı, saçları son sahnelerde giydigi kırmızı elbise harika...
(Michael Keaton - Winona Ryder - Geena Davis - Alec Baldwin)
Tim Burton'un "ben ona aitim" diye haykıran (bir tane Tim Burton filmi izleyenin
bu filmin de kendisine ait oldugunu anlamaması mümkün değil)... Filmleri içinde en güzeli
(kişisel düşüncem) tam bir ziyafet ve arşivlik olan film...
İnanılmaz Michael Keaton performansı... Herhalde Beetle Juice gerçek olsaydı o Micheal Keaton olurdu. Bi insan bu kadar sevdirir iğrenç bi yaratığı...
"aman burasıda baydı" diyebileceginiz bir tek sahne de yok. Beetlejuice'in esprileri inanılmaz, kendisi, mimikleri inanılmaz. Ayrıca kapıyı acınca evden çıkmak isteyen ölü çiftin düştüğü dünya Dali resimlerinden bir parça gibi. Winona Ryder'ın imajı, saçları son sahnelerde giydigi kırmızı elbise harika...
Filmin en hoş sahnelerinden bir kaçı beetlejuice'in zagnut isimli snickers bozması çikolatayla sineği kandırmaya çalısması, beeteljuice'le ölü çiftin ilk tanışma sahnesi, yemeğe gelen misafirlerin day-o şarkısıyla dans etmesi ............ izlenmeli!
10 Mart 2010 Çarşamba
Sinemada ♥ UNUTULMAZLAR 4
Ölü Ozanlar Derneği / Dead Poets Society (1989)
Ruha hitap eden eşsiz bir film... Robin Williams olmasa aynı tadıverir mi bilinmez ama film tek kelimeyle mü-kem-mel!
İnanılmaz diyaloglarıyla, muhteşem oyuncu performanslarıyla gelmiş geçmiş en iyi filmlerden biri olduğunu söyleyebilirim.
Ancak herkese hitap etmeyebilir, nedeni edebi sözlerin filmin yapıtaşı olması ve filmin yavaş gelişmesi.
İnsanın yüreğine dokunan ve paramparca yapan bir başyapıt...
Robert Sean Leonard
Şu sıralar onu dünyanın da severek takip ettiği, benim ise hiç kaçırmadan TNT'den izlediğim House M.D. dizisindeki Dr. James Wilson rolünde izliyoruz.
House ile bir araya geldiklerindeki muhabbetleri izlenmeye değer, süperler :)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)